İzmir Üçyol Travesti Sude ile Söyleşi

Denizin Rengini Bilir Misiniz? Ben Sude’yim, Üçyol’un Sesi…”
Röportaj: İzmir’in sokaklarında direnişi ve neşesiyle bir çınar gibi kök salmış Sude ile sıcak bir çay eşliğinde konuştuk. “Beni yazacaksanız, yalnızca ‘travesti’ değil, ‘insan’ olduğumu da yazın,” diyerek başladı söze…

Soru: Bize çocukluğunuzdan bir anı anlatır mısınız? Mesela, “Ben buyum” dediğiniz ilk an?
Sude: (Gülümseyerek) Ah, Üçyol çarşısında teyzemlerin dükkanı vardı. 12 yaşımda, teyzem kızıp “Erkek gibi otur!” dediğinde, “Ama ben kız gibi oturmak istiyorum,” diye ağlamıştım. O gün, mahallenin bakkalı Hüseyin Amca, gizlice bana pembe bir toka hediye etmişti. “Senin kalbinin rengini kimse çalamaz,” demişti. Şimdi o tokayı hala saklarım. İlk kez birinin beni gördüğünü hissetmiştim.

Soru: İzmir sizin için ne ifade ediyor?
Sude: İzmir, gözümü kırpmadan yürüdüğüm sokaklar… Mesela, Alsancak’ta bana “Sude Abla!” diye sarılan gencecik bir trans çocuğun heyecanı. Ya da Konak’ta sabah 6’da simit alırken, esnafın “Günaydın kızım!” demesi. Ama bir de öteki yüzü var: Gece otobüsünde tek başıma otururken, “Burası dolu!” diye inip yürümek zorunda kaldığım anlar… Yine de bu şehir, bana “Düşersen de kalkarsın,” diye fısıldıyor.

Soru: En zorlandığınız an neydi?
Sude: (Duraksayarak) Bir kış gecesi, ev sahibim kapıya kilit vurmuştu. “Sizin gibileri istemiyoruz,” demişti. Çantamı alıp Bornova’da bir bankta sabahladım. O gece, “Ölsem kimsenin umurunda olmaz,” diye düşünmüştüm. Sonra sabah, bir kadın yanıma oturup çay ısmarladı. “Soğuk, iç,” dedi. Hiç unutmadım… O çay, bana “Sen değerlisin,” dedi.

Soru: Peki ya en gurur duyduğunuz an?
Sude: (Gözleri parlayarak) Geçen sene, mahalleli beni muhtar adayı olarak önerdi! “Sude bizim ailedendir,” diyen ninelerin sesi hala kulaklarımda. Kazanamasam da, o pusulada adımı görmek… Sanki yıllarca sakladığım ismim, nihayet “gerçek” oldu.

Soru: Genç travestilere ne söylemek istersiniz?
Sude: *Şu mendilin üzerine işlediğim gül motifi var ya… (Cebinden çıkarıp gösterir) İpliğin biri koparsa, diğerleri tutar. Siz de kopmayın. Bulutlar dağılınca, İzmir’in denizi nasıl pırıl pırıl olursa, sizin hayatınız da öyle olacak. Ve sakın unutmayın: “Üçyol’da bir Sude varsa, sizinle gurur duyan bir ablanız da var!”

 

İzmir’in Sokaklarında Bir İnsan Hikayesi: Kimlik, Mücadele ve Umut…”
Sabahın erken saatlerinde, Alsancak’ta bir kafede oturmuş, sıcak bardağını avuçlarıyla ısıtmaya çalışan birini görürseniz, belki de Selen’dir. Ya da Üçyol’un ara sokaklarında, tezgahını kurarken mahalleliyle şakalaşan Eylül… Onlar, İzmir’in travesti bireyleri. “İnsan” olmanın, yalnızca bir kimlik meselesi değil, bir varoluş mücadelesi olduğunu bilenler…

İşte Onların Hikayesinden Bir Kesit:
“Bana ‘travesti’ demeden önce, lütfen ‘Eda’ deyin,” diyor. 35 yaşında, Bornova’da bir kuaför salonu işletiyor. Müşterileri ona “Eda Abla” diye sesleniyor. Ama Eda’nın hikayesi, makas ve fönle sınırlı değil. “17 yaşımda evden kaçtım,” diye anlatıyor gözleri dolarak. “Babam ‘Ölsen de gelme!’ dedi. İlk gecemi Konak’ta bir bankta geçirdim. Sabah, bir simitçi teyze bana simit uzattı. ‘Al kızım, üstüne çay içersin,’ dedi. O simit, bana ‘yaşamak için bir sebep’ verdi.”

Neden “İnsan” Kelimesinin Altını Çiziyoruz?
Çünkü bu hikayelerde;

Bir çocuğun gözyaşları var: Ailesi tarafından reddedilen, “farklı” olduğu için okulda zorbalık gören bir gencin sessiz çığlığı…

Bir annenin pişmanlığı var: “Keşke o gece kapıyı kapatmasaydım,” diyen ve yıllar sonra kızını arayan bir kadının hüznü…

Bir mahallenin dayanışması var: Üçyol’da travesti bir bireyin dükkan açmasına “Hoş geldin komşu!” diyerek destek olan esnafın sıcaklığı…

“Biz” Demenin Gücü:
İzmir’in travesti topluluğu, yalnızca “haklar” için değil, “insanca yaşamak” için mücadele ediyor. Nasıl mı?

Bir kahvehanede: “Ben trans bir kadınım,” diyerek masaya oturan birinin, çayını yudumlayıp sohbet kurabildiği bir ortam…

Bir sahnede: Şiir okuyan, tiyatro yapan, sanatla kendini var eden bir kalabalık…

Bir hastanede: Doktorun “Cinsiyetiniz ne olursa olsun, siz hastasınız,” dediği bir tedavi süreci…

Ve En Önemlisi: “Yalnız Değilsiniz!”
Bu şehirde;

Gecenin 3’ünde arayabileceğin bir telefon var: “Türkü söyleyerek ağlamak istiyorsan, ben dinlerim,” diyen bir gönüllü…

Düğününüze gelmek için iki saat otobüs bekleyen bir arkadaş var: “Senin mutluluğun, benim zaferim,” diyen…

Size “Abla” diye sarılan bir genç var: “Siz varsanız, ben de varım,” diye fısıldayan…

You may also like...

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir